Önce pandemi sonrası Kahramanmaraş sarsıntıları karavanlara olan ilgiyi artırdı. Uzmanlar, insanların karavanlarda yaşamayı güvenlik telaşına bir alternatif olarak gördüklerini söylüyor. Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nihan Üyesi “Kervan kök saldığınız yerden bir süreliğine uzaklaşabilmenin, hayatın yorgunluğuna ara verebilmenin lüksüydü. Karavan yaşamının anlamı, günümüzde yaşadığımız kurallar içinde çok farklıdır. Bu kez şehrin kalabalığından uzaklaşıp kendi konfor alanımızı kurmak değil, güvenlik duvarlarımızı inşa etmek bizi bu portatif hayata itti. Eşyaların ve dekorasyonların anlamını yitirdiği bir düzende, önceliğimiz sadece ihtiyacımız kadar eşya ile hayatta kalmak.” Davranıştaki değişikliği açıklar.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Nihan Üyesi Kalkandelen, deprem sonrası temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan imkansızlıkların, insanları bu sorunlarla karşılaşmayacakları bir yaşam kurmaya ve karavan hayatı sürmeye yönelttiğini söylüyor.
Mücadele toplumsaldan kişisele dönüyor
Öğr. Üyesi Nihan Kalkandelen, olağanüstü durumlar karşısında yeni normallere uyum sağlamaya çalıştığımızı ve ayakta kalma çabası içinde olduğumuzu belirterek, “Her mücadele kollektif olduğunda ve ortak paydada şekillendiğinde daha kalıcı etki bırakabilir. bilinç, buradaki mücadelemiz bireye dönüşüyor. Bu duruma kendini güvende hissetmeyen ve güvenliğinin korunacağına olan inancını yitirmiş kişilerin kendini koruma yolu olarak bakabiliriz. Öte yandan herkesin kendi çözümünü üretebildiği bir yapıda sosyalliği sürdürmek zorlaşıyor.” söz konusu.
İnsanlar betonarme binaların içinde korku içinde yaşamak istemiyor.
Kalkandelen, yanlış yapılaşma nedeniyle insanın barınma hakkının gasp edildiğine işaret ederek, “Depremin büyüklüğü ve akıllara kazınan acı sonuçları karşısında insanlar kendilerine yaşam alanı kurmaya çalışıyor. birbirlerinin elleriyle yaptıkları betonarme binalarda korku içinde yaşamak yerine, kendi sadık, dokunulmaz ve yıkılmaz alanlarını yaratmaya tutunurlar. . Bunun sebebi yanlış yapılanma nedeniyle insanın barınma hakkının gasp edilmiş olması ve insanların çareyi kendi teknikleri ile bulmalarıdır. Ancak bunun kalıcı ve etkili bir analiz olduğunu söylemek gerekir. Artık deprem tehdidi altında olan herkesin bir kervanda yaşaması ve kervan kentlerinde taşınabilir bir insan olması çok düşündürücü” dedi. söz konusu.
Karavan, hayatın yorgunluğuna bir mola vermek için bir lükstü.
Karavan yaşamının ayırt edici özelliklerinden bahseden Dr. Eğitmen Üyesi Nihan Kalkandelen, “Kervan kök saldığınız yerden bir süre uzaklaşabilmenin, hayatın yorgunluğuna ara verebilmenin lüksüydü. Hüzünle mutlu yaşamak, hayatın alanını onunla almak ve özgür hissetmek gibi bir realitemiz vardı. Karavan hayatı, zamanımızı kendi zevkimize göre planlamak ve doğa ile buluşmak için bir araçtı. Üstelik minimalist bir yaşam tarzı, memnuniyet duygumuza veya konfor alanımıza zarar vermedi. Bir şehre kök salmış sistemli yaşamımızı sürdürürken, kervan çekiciydi, muhtemelen bize kendi zamanımızı yönetme gücü verdiği için.” Sözlerine devam etti.
İhtiyacımız kadar eşya ile hayatta kalma önceliğimiz var.
Bugün yaşadığımız kuralların değiştiğini söyleyen Kalkandelen, “Karavan yaşamının anlamı bu sefer çok farklı. Bu sefer mesele şehrin kalabalığından uzaklaşıp kendi konfor alanımızı oluşturmak değil. Güvenlik duvarlarımızı çökme riski olmadan inşa etme kaygısı bizi bu mobil hayata itti. Eşyaların ve süslerin anlamını yitirdiği bir düzende önceliğimiz sadece ihtiyacımız olanla hayatta kalmak.” söz konusu.
Zorunlu bir bireysel yaşam, bireysel bir seçim değil
Depremin ardından yaşanan elektrik kesintileri, ısınma sorunları ve temel ihtiyaçların karşılanamamasının insanları karavan evlerinde bu sorunlarla karşılaşmayacakları bir yaşam kurmaya sevk ettiğini söyleyen Kalkandelen, “Bu durum deprem korkusunu ortadan kaldırıyor. depremlerden biraz olsun, insanların kendilerini kurtarabilecekleri veya kendi canlarını garanti altına alabilecekleri bir yerin tarlaya itilmesidir.Bu, insanın doğayı ve çevresini rasyonel bir bakış açısıyla gözlemlemesinin ve değerlendirmesinin başka bir versiyonudur. Doğa ve doğal afetler karşısında pasif durumda olan, sorgulayan, deneyimlemeyi tercih eden ve bu yönde girişimde bulunan insanların aktif tutumu ile karşılaşmaktayız.Bu aktif tutum kendi başına keyfi, kişisel bir tercih değil, kompülsif bir kişisel hayatta kalma arayışıdır. .Herkesin bu bireysel çabası aslında farklı bir toplumsal bilinci ortaya koyuyor ama bu sefer çıkış yolu birbirinden bağımsız ve amaç ortak… Keşke beyin sarsıntısı ile yaşama gerçeğimizi kabul etsek ve toplum bilinciyle planlı analizler üretebilseydik. , böyle plansız bireysel analizlere ihtiyacımız olmazdı.” değerlendirmesini yaptı.
Birbirine bağlı bağlantılarla şekillenen toplumsal düzenimiz yerini taşınabilir yaşama bırakıyor.
“Toplumsal yapıyı etkileyen bir dönüşüm süreciyle karşı karşıyayız ve bu dönüşüm en temel sosyalleşme aracı olan aileden başlıyor. Bazı aileler evlerine hırsız girmesinden dolayı karavan hayatını tercih ederken, bazı aileler de kiraların artması nedeniyle karavan hayatını tercih ediyor.” Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü dedi. Eğitmen Üye Nihan Kalkandelen sözlerini şöyle tamamladı: Yerleşik hayata geçtiğimiz dönemlerde geniş geniş ailelerin ve birbirine bağlı çıkarların şekillendirdiği toplum düzenimiz yerini taşınabilir yaşama bırakıyor. . Köklerimizi kökünden söküp birbirimizden ayrılmaya başlamak üzereyiz. Ama öte yandan bu durum bir toplumsal seferberlik halinin habercisi olarak da değerlendirilebilir. Bağımsız olmaya ve kişiselleştirmeye başlasak da güçlü kalmayı öğreneceğimiz bu çaba, bize yeniden bir bütün olarak hareket etme yeteneği kazandıracak ve bu muhtemelen aileden başlayıp bütüne yayılan bir etki yaratacaktır. toplum…”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
